måndag 13 mars 2017

Birinci Yari

Birinci yari

7. nov, 2015
Mesela gitmek yada kalmak degil benim icin cünku cok oldu ben gideli.
Mesele istikbal meselesi de degil benim icin cunku benim istikbalim artik arkamda kaldi.
Mesele mustakbelimi kaybetmis olmam. Ondan sebep bendeki bu kalp agrsi.

Cok erken ögrendim yoksa ben Asik Summaninin dedigi gibi "Kara yazildigini bahtimin evrahi ezelden."

Ilk geldigim yillarda bir kitapta okumustum ikinci yari metaforunu. benim gibi yetiskin yasinda ulke degistirmek durumunda kalan yazar, icine dustugu ruh halini, filmi ikinci yarisindan izlemeye baslamak gibi diye tanimliyordu.
Bu benim birinci yarim. Sonrasinda film koptugundan ikici yarida baska bir film izlemeye basladim ama butun olayalari hep birinci yari uzerinden degerlendirdim. 
Diyor ya Sezen :
”..bağır, bağırabildiğin kadar! Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor!
hem de çok kısa bir macera ömür.
Ömür imtihanla geçiyor!
...
Unutamam acı tatlı,
ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim”

Yenilmenin bana kattigi her halukarda hayata tutunma cabasi cok erken olgunlastirdi beni. Ama hic mustakbelimi kaybettigim duygusuna kapilmadim simdi ki kadar.
70 yilinda 4 yasindaydim ilk gittigimde.
Cevval anamin israri, kamil babamin kabulu ile ilk defa 4 yasinda basladi benim gidislerim.

Karli bir kasim gunu ulastik Keban’a yedi kardes bi kamyon kasasinda ana- babanin is ve as bulma umudu ile.
Evvelden kara yazildigindan bahtimiz, doyma sansimiz yoktu dogdugumuz yerde.

Yedi kardesin kamyon kasasindan inerken yarattigi telaseden bulamadim kucuk kirmizi cizmelerimi ve ilk defa o an tattim yerini terketmenin soguklugunu bir sirta kurulmus Kebanin karli yokuslarini yalin ayak tirmanirken.

5 yilim gecti bende biraktigi izlerin buyuklugu ile izah edilemiyecek kadar kucuk  kebanda.
Orada ifsa edildi benim ”Rafiziligim” ki tamda bendim kelime anlaminin belirtigi gibi ”terk eden, ayrilan” olarak.

Denizler , Mahirler, Ali Haydar Yildizlar, Ibolar ve daha niceleri kirildi o benim Kebandaki 5 yilimda. Halkimin buyuk kismi pek umursamadi bu kirimlari.
Ondan sebep uyardi ozan halkimi ”vurulduk ey halkim unutma bizi” diyerek.

73 yilinda babamla bir vesile ile Keban adliyesinin önunde iken birden bire ortaya cikan kalabaligin agizlarandan salyalar sacarak ”bize verin komunisti” diye bagirmalari bugun ki gibi aklimda. Bilmezdim hala o zamanlar ne oldugunu komunistin ama babamin gözlerindeki tedirginlik ve beni oradan uzaklastirmaya calisma cabasi his ettirmisti bana azgin guruhun istedigi komunistin iyi biri olabilecegini.
O gunden sonra  hep korktum guruhlarin siyasi saldirganligindan.

74 baharinda evimizin etrafini kusatip ”Rafizi! Rafizi!” diye böguren kalabaligin kirdigi camlarimizin sangirtisi hep kulagimda kaldi ve bi daha da sevemedim yer katinda oturmayi.
En buyuk ablamin Deniz,Yusuf ve Huseyinin idamindan sonra 3 gun yemek yemeyisini taklit icin bir ögun yememeyi denemistim 8 yasinda ama agir gelmisti hem aclik hem ablamin hic tanimadigi insanlara duydugu aci.

Görunen ve his edilen bi sekilde bize dogru geliyordu sanki bu kirim. Babam yedi cocugunu koruyabilmek icin yeniden gitmeye (Dönmeye) karar verdi Elbistana. Hemde Termik santrali insaati baslamisti ki babam icin Baraj iscisi olarak is hazirdi bile. Annem ise devlet okulundaki mustahtem kadrosunu Elbistan hastahanesine hizmetli olarak aldirmayi basarmisti. Sanki yeniden dogdugumuz yerde her seye daha iyi bir sekilde baslayacak gibiydi.

Daha önce gittigimiz Elbistana bu sefer yeniden yerlesmek icin gelecektik. Elazig Malatya arasinda yer yer ortaya cikan vadilerden gecen ince uzun asfaltin bulundugum noktasi genis, ufuktaki kisminin dar göruntusunun olusturdugu supurge formu aklimda kalan bir gidis anisidir. Sanki supurup yeniden baslayacaktik.

75 yazinda geldigimiz gibi yine bir kamyon kasasinda terk ederken Kebani, aklimda sadece baraj insaatindan asirdigimiz rulmanlarla (Bilye) abimin yaptigi ve Kebanin meshur yokuslarindan asagi aktigimiz tahta arabalar kalmadi. Kamyon Kebandan ayrilirken arkamizdan kamyonun kasasindaki yedi kardese yapilan tas yagmurun da bir ani olarak kaldi cocuk beynimde.

Anne babanin isi dolayisi ile köye degil ilceye yerlesecektik. Elbistanin Turk/Sunnu yerlilerinin yasadigi mahallede bir ev kiralandi. Ki daha ilceye yerlesmis Kurt/Alevilerin mahaleleri olusmamisti.

Cok gecmeden hemsehrilerin de bana ”baska” oldugumu ve gitmem gerktigini anlatmaya basladi hal ve harekleri ile.

Mahallede ilk tanistigimiz cocuklar ”asiret” (Elbistan dilinde Kurt) oldugumuzu ögrendiginde bize kendilerince yaptigi muziplik, arkamizdan ”kurt kurt gubara kurt osurdu duvara” diye bagirmalari oldu.

76 yazinda bir gece mahallede islik calarak gezerken baska bir cocugun ”islik calma ulan seytani cagiriyorsun” deyisi ile irkildim. Ilk ablalarima kostum ne de olsa benden buyuklerdi ve heberdar olmalari gerkirdi bu seytan cagirma merasiminden. Aldigim cevap islik calacaksam evde ya da asagi mahallede bizim gibilerin oldugu yerlerde calmam gerktigi oldu. Bir kez daha anladim gitmemiz gerktigini.

4. sinifi ulasmistim artik. Din dersi hocasinin cetvel darbeleri ile bana butun sinif sirkte maymuna bakar gibi bakarken sira ustunde kildirdigi ilk namaz (abdessiz) Islamla ilk pratik iliskim oldu. ”Ruku!” diye bögururken egilmem gerktigini anladigimda kafama yedigim cetvel beni bidaha hic islamla barismamak uzere kusturdu.

Baskaligimiz yuzunden ablalarima yapilan sarkintiliklar babami tekrar gitmeye zorladi ve ”bizim”kilerin olusturdugu Elbistanin gecekondu mahallesine göctuk. Nede olsa Keban dahi olsa sehir görmus oldugumuzdan köyden Elbistana göcmus bizimkilerin arsindada biraz farkli kaldik. Mahallenin diger cocuklari ile islik’ta caldik, saz’da ama bi yanimiz sosyal de olsa fasit diye anildi bizimkilerin bir kisminca.

78 Araligi idi, cocuk olarak cocukca bir sevincle yilbasina hazirlaniyorduk ama cok gecmedi Maras’ta olaylar oldugunu duymamiz. Olaylar hala ”olay” boyutunda idi mahaledeki Devrimciler gece devriyesi komiteleri olusturdugunda, bizde yetiskin erkek olmadigindan babam dolasti bir kac gece genclerle.

Adiyamanli sunni kökenli fransizca hocasi Mahmut abi bizleri bir nebze olsun o korkunc maras katliami hikayelerinden uzak tutmak icin bize firansizca calistirirken eline aldigi uzum salkimi ile abime sordugu ”que est-ce que? (Bu nedir) sorusuna abimin verdigi ”Le Turu” (Le/ fransizca taki Turu/uzum anlamindaki Tiri nin elbistan kurtcesi ile telefuzu) cevabi bidaha aklimdan hic cikmadi birkac gun sonra Mahmut abinin marasta solcu diye katedildigini duyunca.

Geçiyor önümden, sirenler içinde
Ah eller üstünde, çiçekler içinde

Dudağımda yarım bir sevdanın hüznü
Aslan gibi göğsü türküler içinde

Gazetede çıktı üç satır yazıyla
...
Birileri ona ölmedin diyor da
Ölüm ilanında hüzünle gülüyordu

Diyor ya Ahmet Kaya. Yillar sonra bir gazete kösesinde gördum bi daha Mahmut abinin adini. Kuzeni ona adanan Cumartesi Anneleri gununde onu anlatmis ve cesedini bile bulamadiklarini söylemisti habere göre.

Muhacirlerin (Rus isgali sirasinda Erzincandan kacip Elbistana yerlesen bir kismi Zaza bir kismi Turk kökenli yari kurtlesmis aleviler) kambur Mustafa kasali motosikleti ile  Elbistan'dan Maras'a devrimcilere silah göturmeye calisirken  Zeytin'de parcalanmisti Marasli Hemsehrilerim tarafindan. Pazarcikli Rahime, guruhun sokak ortasindaki tecavuzunden sonra öldurulmustu Magarali mahallesinde diye duyduk. Yine bi daha dönmedi Marasa giden abilerin ablalarin bir kismi ama hic bir gazetede cikmadi adlari.

Halkimin ilgilileri ve zarar görenleri disinda  yine kimse duymadi Marastan yukselen cigliklari.

79 yili idi: Hala Din dersi secmeli, Ahlak zorunlu idi. Ama Musluman hocalarimiz din dersini secmeyen biz Alevilere her turlu yolla islami ögretmeye karali olduklarindan, Ahlak dersini din dersine cevirmis temiz ahlakli olmak adi altinda Abdest, Fatiha vesaire anlatiyordu.

Bunyede karsiligi olmayan bu bilgiler bir turlu icselesmiyor, ahlaksizliktan degil ama ahlak dersinden hep butunlemeye kaliyorduk.

80 sonbaharinda daha önce ilk defa cetvel zoru ile iliskiye girdigim Islami iceren Ahlak dersinden ikmal sinava giderken Kumbet mahallesinde yasitim bir gurup cocuk tarafindan muslumanligim ikmal öncesi imtahana tabi tutuldu ”MUSLUMANMISIN ULAN SEN?” bögurtusu ile.

Nerden ciktiklarini anlamadigim onlarca yasitim cocuk bir anda etrafimi sarip ”musluman misin ulan sen” diye sordukalrinda yanlizligimin verdigi korku ile yalani sectim ve EVET diye bagirdim belki mahalleli bir buyuk duyarda yardimima gelir umudu ile.
 Ama o yalan hic isime yaramadi. Ellerindeki islak sögut cirpilari ile beni kamcilarken canimin yamnasindan cok, verdigim evet cevabinin neden ise yaramadigini anlamaya calisiyordum.
80 eylulunde basladi halk icin ölumu göze almis 10 binlece gencin bir devlet yönetimi olarak iskenceden gecirilmesi, ama halkim yine gamsizdi olanlara karsi.

81 yazi idi bi daha ”gitmem” gerektiginde. Boluda darbe sonrasi ”kacak” yasayan ablam ve esinin basina birsey gelirse kucuk kizlarina sahip cikmak hem de Elbistanda liseden, hemsehrilerimin baskilari yuzunden hergun okula gidip gelmesinin bir olum kalim savasi olan abimin yaptigini yapip okulu birakmada ortaokulu orada bitirmek icin.

82 yazinda Ablamlar Istanbula siginmis, beni ise lise icin Marasa gitmistim teyze oglum ve komsumuz Sunni Yasarla. Sonraki yil kucuk kardesim de katildi bizim aramiza Elbistanda Elektrik/ elektronik bölumu olmadigindan meslek lisesinde.

Simdilerde bilmiyorum hangi cemaate, ama kardesimin deyimi ile sokaklari hala kan kokan Marasta gecirdigimiz iki yilda cok yardimi oldu Yasarin sunniliginin bize. Bir nevi koruma sagladi bize gittigi cumanamazlari ile. O nun gittigi Cumalarin hatirina iki yil dayak yemeden gecirdik Marasta.

Biraz mahalle baskisi biraz Yasara olan mutesekirlikten Fatihayi ögretmesine mussade ettik bize. Bide cumanin aslinda sadece 2 rekat farzdan onununde 4 arkasindada 4 olmak uzere  de 8 sunnet rekatindan olustugunu. Ve unutmamisim hala dayaksiz ögrendigim bu Islam bilgilerini.

Gerci okulda spor klubundekilere verilen bedava ögle yemegi, ben gures takiminda olmama ragmen Kurtlugum/Aleviligim davranislarimda yazdigi icin bana verilmedi Marasta dinci, yillar sonra Uskudarda gördugumde liberal olmus matematik hocasi Cevat tarafindan ama olsun.

84 yili idi lisenin son sinifi icin Istanbul'a geldigimde. Ilk gun camdan disari baktidimda gözumun onunde uzayip giden gri beton rengi uzaktaki apartman damlarini deniz sanminstim. Ama sonrasinda ilk defa Sureyya plajinda temas ettim denizle bi daha hic susuz yerde yasayamam hisini edinmek uzre.

Sonrasinda Haydarpasa Meslek lisesine gidip gelirken Kadiköy rihtimindaki curumus ceset kokusu veren deniz beni biraz hirpaladi ama hep sevdim denizi.
Hepi topu 6 yil surdu Istanbul maceram.
Bugun 25 yil sonra hala nerelisin diye soruldugunda hep Istanbul diyesim gelir Turkiye/Kurdistan yerine Isveclilere.

Istanbulda astim ilk defa okulu kiz pesinde kosarken, Istanbulda kayboldum ilk defa kalabaliklarin arasinda kimligimi ifsaya zorlanmadan. Benim yasadigim semtlerde  aidiyet tespiti yapilamiyordu o zamanlar Istanbulda ve de cokcaydi benim gibi dusunen insan ve insan kendi benzerleri ile sanki kocaman bi dunyadaimis gibi yasabiliyordu.

Velhasili cokda surmedi o nisbeten guzel zamanlar.

86 yili idi Universiteye basladigimda ve tekrar basa döndugumde. Kurt oldugumu ögrendiginde sinif arkadaslarim kendilerince iltifat olan oysa aslinda icsellestirilmis irkcilik ve hakaret iceren tarzlari ile ”ama hic belli olmuyor demeleri”. Kurtlugumun nisanesi kuyrugumu o zamanlar cok daha iyi sakliyabiliyordum demek ki.

Bugun olsa endiseli modern denilecek kilikli bir sarisinin, Alevi oldugumu ögrendiginde gercekten mum söndurup söndurmedigimizi yeminle ögrenmek istediginde tekrar benim ben oldugumu ve gittigim heryere kendimide göturdugumu anladim.

87 yilinda ögrendim 80 agustosunda "Muslumanmisin ulan sen?” sorusuna verdigim evet cevabinin beni neden dayak yemekten kurtaramadigini. Antakyali Musevi bir kiz söyledi bana meger cevabin ”elhamdulillah Muslumanim” oldugunu. Ama zaten bi daha o soruya evet dememeye coktan karar vermistim.
Ögrendigim dogru cevabinda  bir cok diger dogru gibi hayatimi kolaylastiran bi yani olmadi.
Sairin dedigi gibi ”Hep sonradan Hep sonradan, gelir aklim basima”

88,89,90 yillari. Diyor ya Turkiyenin asiri uretkenlikten ve resim, siir, oyku, arasinda dal secememekten kiymeti bilinmemis en kral en arabesk en ezilenin dostu sair Yusuf Hayaloglu

Orta ikiden bıraktık, matematik ağır geliyordu,
Biz, başka havadaydık.
...
ne hayâllerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...

Universite ikide biraktim okulu, devrim yapacak, Turkiye halklarina öncu olacaktik.
Oysa onlar beni ve dusuncedaslarimi hep ezmis, yakmis, öldurmus, idamina sevinmis olmalarani ragmen ben onlar icin iyi seyler yapabilecegim ve arkama alabilecegim hayalerinde idim.

Alperi, Gulayi ve daha bir coklarini kirdirdik o halk dedigimiz gurbun cikarlarinin bizimle cakismadigi anlamadigimizdan.

Halktaki ciddiyetini, derinligini ve tarihsel köklerini anlamadigimiz ”kötu insan” olma özelligi cok canimiza mal oldu. Canindan olma korkusu bana yaklastiginda zaten tesvik edilen bir akim olan dogdugun yerleri dönmemek uzere terk etme sirasi bana gelmisti.

90 agustosunda Hasan Huseyin idi aklima kazidigim sair bi daha dönememek uzere bi daha ”Giderken”

Gayrı gider oldum gardaşlar,
Ve de kız gardaşlar

Gayrı haram bu can bana,
...
Bu yollar bana, bu insanlar bana,
 …
Ulan gardaş bu nasıl yara,
...
Dövülmüşüm, sövülmüşüm, kovulmuşum ben,
Siktir çekilmişim yani, kendi öz yurdumdan,
Çeker giderim!..

Ve gittim, tam 25 yil oldu gideli.

Basta da dedim ya mesele gitmek yada gitmemek degil, cok oldu ben gideli. Ama hep geldigim yerede kaldi ruhum.

Geldikten sonraki ben baska bir anlatimin konusu ama geldikten sonra da cokca yenildim. Ama hep Hasan Huseyinin dedigi gibi

"çok uzakta öyle bir yer var
o yerlerde mutluluklar
bölüşülmeye hazır
bir hayat var."

Diye dusunurdum

Ama simdi iste bunu kaybettim. Dedim ya yukarida.
Istikbalimi coktandir kaybetmistim ama simdi Mustakbelimi kaybetmek kalbimi agritan.

Cem Deprem
cem.deprem@gmail.com
8 Kasim 2015
Isvec
 

onsdag 8 mars 2017

Kuba Notlari

kuba-2
Kuba uzun suredir gitmek istedigim bir yerdi. Kubaya gelmeden önce icimde isvecin soguk kisina kontrast olusturan sicak kubaya karsi epeyi bir sempati birikmisti.
Sabah saat 7 ve -8 derecede Stockholm havaalnina 2 saatlik bir otobus yolculugu ile baslayan seyahatimiz 1,5 saatlik paris aktarmasi ile birlikte kuba saati ile 21:30 da +22 derece ile Havana havaalaninda ilk hedefine ulasmis oldu.
Aslinda reel olarak 20 saat suren sehayatimiz kubanin bize ilk pozitif suprizi olan -6 saat farki yuzunden 14 saat surmus gibi geldi.
Icind yasadigimiz hayat bize farkinda olmadigimiz bir suru kod yukluyor. Kuba havaalanina indigimizde ilk yasadigim duygu havaalanin kucuk ve köhneligi oldu. Nede olsa uluslararasi bir havaalani oldugundan insan farkinda olmadigi ama icine islemis olan kodlar geregi daha görkemli ve bakimli bir havaalani bekliyor. Havaalanin’da tek bir bant var ve gelen butun ucaklarin bagaji ayni banda veriliyor. Alana girerken herkes atesli virusal hastaliklar ve ya ulkeye kacak haberlesme cihazlarinin girisini engellemek icin termal ve normal kameralarin onunden geciyor.
Pasaport kontrolunde baska bir "tuhaflik" yasadim. Kontrol memurlarinin tamami genc ve buyuk cogunlugu kadin. Benim icin degisik olan bu genc kadin memurlarin istisnasiz hepsinin mini etek ve dantelli corap giymis olmasi idi. Bir anda aklima "Kaddafinin korumalari" geldi. Sonrasinda bunun havaalanina özgu olmadigi butun kadin devlet calisanlarinin her yerde ve buyuk cogunlukla dantel corap giydigini görduk.
Hava alanin disinda bekleyen eski kilasik amerikan arabalindan olusan özel taksiler disinda alan icinde devlete ait tek bit taxi ofisi var. Oradan kalacagimiz Casaya (Kiraya verilen sahis mali ev yada odalara casa deniyor) gitmek icin ayarladigimiz devlet taksisine binmek icin havaalani binasi disina ciktigimizda baska bir farklilik bizi bekliyordu. Disarisi da icerisi gibi hicbir görkem barindirmiyordu. Tek bir cadde ve taksilerin ve otobuslerin dönus yapabilecegi bir döngel disinda hic bir fazlalik yoktu. Kisacasi alan ici ve disi sadece fonsiyonellik dusunulerek yapilmis ama hic bir görkem ve ya estetik kaygi tasinmamis.
Taxi ile yolaciktigimizda dikatimizi ceken söforun yersiz surat yapmasi ama her kirmizi isikta mutlaka durmasi oldu. Alandan sehre gelen yolar oldukca genis ama iklimin de etkisi ile asfalt yer yer burusuk bir haliya dönusmus durumda.
Kalacagimiz ev "eski Havana" denen bölgede oldugunda ve butun turistik atraksiyanlara yurume mesafesi oldugundan kendimizi sansli sayiyorduk. Fakat taxi mahalleye yaklastikca yollar daralmaya evler harabelesmeye basladi. Mahalle icinde kapi önlerinde kadinli erkeli guruplar toplamis konusuyorlardi. Sonrasinda kubanin sicak iklimi ve en azindan kaldigimiz mahalsinde ve bircok baska yerinde kucuk olan kuba evlerinde misafir agirlamaya musait olmadigindan es dost sohpetlerinin kapi önlerinde ve sokakta yapildigini ögrendik.
Yolculugun verdigi yogunlukla o gece mahalleye göre odukca temiz olan evimizde direk yattik. Fakat cokta uzun bir uyku olmadi. Eski olsa dahi apartmanlardan olusan mahellinizdeki damlarin birndeki horoz bize 4 gun boyunca saat kurmanin anlamsizligini yasatti ve ilk atagini yapti ve saat 5 gibi hepimiz kaltik. Orada kaldigimiz dört gun boyunca bu horozu erken ötmesi sebebi ile bizim disimizda kesmeye yeltene olmadi. Fakat horoz hergun saat 5 ile 8:30 arasi durmaksizin öttu.
Horozun uyandirdigi ama biyolojik saati dolayisi ile hala kendine gelememis bunyemizle pencereye yaklastigimizda Bahama denizinin uzerinden sicak bir Havana sabahina gunes dogmak uzereydi.
Gun isidikca icimizdeki heyacan bir soka dönustu. Pencereden gördugumuz Havana ne hayal ettigimiz nede görmek istedigimiz havana idi.
Görunurdeki istisnasiz butun binalar asiri yipranmis ve yari yikinti durumunda idi. Bazi binalarin bakimsizliktan damlari cökmus bir cogu ise duvarlara sizmis bonyo akarlari, yipranmis siva ve boyalari ile asiri bir bakimsizlik ve kirlilik hissi olusturuyordu.
1
Yorgun olur ve yatariz umudu ile sabah saat 9 a sözlestigimiz kahvaltimizi horoz vesilesi ile ev sahibimizi ariyarak saat 8 e cektik. Ev sahiblerimiz Louis ve Laura isponyol kökenli bir ciftti. Kubada ev sahipleri fazla odalarini veya yasli ebebeyinlerini yanlarina alarak onlara ait olan evleri devlete belli bir vergi ödeyerek kiraya verebiliyor. Bizim kaldigimiz ev de Lauranin 80 yasindaki annesine aitti. Onlar kahvati hazirlarken biz evsahiplerini beklide 1000. defa cevap vermek zorunda kaldiklari sorularla bombardimana tuttuk.
Cevap bulmak istedigimiz en önemli soru nasil olur da normal bir aylik 40 dolar iken insanlarin uzerinde Lacost yada ayaklarinda Adidas ayakabi olabiliyordu. Ki bu urunlerin fiyati avrupadakilere esitti. Beraber seyahat ettigimiz bazi arkadaslar bu sorulardan yildilarsada benim butun seheyat boyunca kafam hep bu soru ile mesgul oldu ve konusabildigim butun kubalilara ayni soruyu yönelttim ama tam bir cevap aldigimi söyleyemem.
Kubalilarin anlatimina göre herkes devletin ödedigi mais disinda ikinci bir is yapiyor ve asil gelirleri bu ikinci isten. Ki bu aciklama turizim sektörunde calisanlar icin bize de mantikli geldi. Hemen heme gittiginiz her yerde yazili olmayan bir kural geregi bahsis vermek zorundasiniz ve bu 2 dolardan assagi olmuyo ki bu miktar nerede ise iki gunluk yövmiye. Dolayisi ile turizim sektörundekilerin durumu kilik kiyafet ve aksesurlari herhangi orta halli bir ulkeden farkli degildi.
Fakalt bu sektör disindakilerin nasil yaptiklari benim icin hala bir muamma. Aldiklari asgari ucret disinda devletin verdigi bir karne ile aylik olarak belli bir miktar pirinc, yumurta, ekmek,tavuk eti vs gibi urunleri siraya girerek devlet magazalarindan alabiliyorlar ama biz normal bir market göremedik. Gördugumuz tek market temizlik esyalari satan bir yerdi ve urun fiyatlari 40 dolar maisla alinacak gibi degildi. Mesela camasir deterjani 3-5 dolar arasi idi. Ya Kubalilar nasil gecindiklerini bizden sakliyor yada biz yasadigimiz ulkelerde normalimiz olmus olan sistemler yuzunden baska nasil yasanabilecegini anlamakta gucluk cekiyorduk. Ki hemen her kubali bize ”kendi sistemlerinizle dusunerek bizim nasil yasadigimizi bir kac haftada anliyamazsiniz” diyordu.
Ulkede iki ekonomi ve iki para var. Birisi yerli halkin kullandigi ic pezo digeri ise ic paraya dis ulkelerin özellikle de Amerikanin mudahalasini engellmek icin Sovjetlerin cökusunden sonra dolasima sokulan ve dolara esitlenmis olan Turist pezosu.
Yerli halk kendilerine hitap eden kucuk sokak kiosklaridan bir pizayi 0,5 dolara alabiliyor, Turistler ise bir pizaya yaklasik 7-10 dolar ödemek durumunda. Bu turiste kazik atmak icin yapilmis bir sey degil. Turist olarak da yerli halkin alis veris yaptigi yerlerden onlarin ödedigi miktarla alisveris yapabilirsiniz tabi cehenem sicagi gibi erimis peyniri ellerinizi yakan bir pizayi bir teksir kagidi uzerinde tasiyip agzinizi yakarak yemeye razi iseniz.
Söyle dusunun : Turkiyede bir esnaf lokantasinda les bir fiyata kuru/pilav yemekle Istiklaldeki herhengi bir restauranta turist olarak yemek yemek arasindaki fakr gibi.
Ulke iklimi tropikal meyve tarimina cok uygun ki orada kaldigimiz sure boyunca Mango, Papaya; Annanas, Kuava, ve adini daha önce hic duymadigimiz bircok meyveyi yillik rekolteyi etkileyecek sekilde tukettik. Hele disi kivi renginde ince bir kontapilak benzeri kabukla kapli ici ise hazir kabak tatlisi olan bir meyve vardi ki buldugumuz yerde yuklenmekten kendimizi alikoyamadik.
Buna karsilik Kubada tahial dayali tarim ve hayvancilik oldukca kisitli. Bugday yok gibi bir sey. Devlet ithal ettigi bugdayi cok ucuz bir fiyata emek olarak halka dagitiyor. Sigir eti ise bayagi bir sikinti. Gördugumuz inekler keciden biraz hallice oldukca kucuk et tutmayan celimsiz hayvanlardi. Fakat tavuklari felaket alimli ve bakimli görunuyordu. Yerli halk et olarak agirlikli olarak Tavuk ve domuz tuketirken turuisler icin ise hic bir seyden kacinilmamis. Havanada kaldigimiz son gun Capitolun karsisinda devlete ait ve genellikle turistlerin devam ettigi bir restauranta arkadaslardan biri kuzu siparis ettiginde yemek olarak bir butun kuzu önkolun tek kisiye servis edildigini görunce hem sasirdik hem de yapilan israfa uzulduk.
Kutuplu dunya döneminde butun ekonomisini SSCB ye sattigi sekerkamisina baglayan kubada sovyetlerin dagilmai ile cok buyuk sorunlar yasanmis. Kamisini satamayan dolayisi ile ulkeye tahil girisi duran ulkede aclik bas göstermis ve hatta insanlar acliktan ölmus. O dönemde asiri tuketime maruz kalmis yaban domuzu simdilerde yeni yeni kendini toparlamaya baslamis ki ulke icinde kamyondan modife bir turist araci ile yaptigimiz bir dag tirmanisinda bir yaban domuzu benekli iki yavrusu ile önumuzden gecip gitti.
Bu sikintilari yasayan kuba careyi turizimde ve Kanada ile isbilrliginde bulmus. Kubadaki turustlerin %70 kanadali
Tekrar Havana!
2
Sabah pencereden yasadigimis yipranmis havana sonrasi kavalti sonrasi kendimizi kaldigimiz harabe mahallenin dokusuna kontras olusturan cift asansörlu apartmanimizdan cikarak Havana sokaklarina attik.
Apartman cikisindan itibaren yurudugumuz sokaklar kiri, bakimsizligi,les barlari, lokantalari harabe yapilari ve gurultusu ile kendimizi Tarlabasi veye Dolapderedeki cingene mahallelerinde hissetmemizi sagladi ve daha ilk gunde Kuba seyahatinin bir fiyasko olacagi hisine kapildik.
5 dakika sonra mezbelelik sokaklardan cikip Havananin bir ucu denize bir ucu tarihi tiyatro binasina (Gran Teatro de La Habana) ulasan ana caddeine (Passeo de marti) girince biraz kendimize geldik. Caddenin denize uzanan kisminin ortasi bir bulvar ve yuruyus Alani olarak duzenlenmis, yerler mozaik ikitarafli agaclik ve altinda sokak sanaatcilarinin satis yaptigi oturma bankari olan hos bir cadde
3
tiyatroya uzanan kismi ikitarafli sömurgecilik ve sonrasi bagimzizlik dönemden kalan yeni kolonyal nefis mimarileri ile göz alan binanalar dolu.
4
Ana caddede biraz zaman gecirdikten sonra Eski havana denen ve Limana yakin olan kismin ara sokaklarini daldik. Kafanizi yukari kaldirmadikca burasida Dolapdere/ yada Tarlabasindan farksiz degil. Arnavut kaldirimli dar ve kirli sokaklar fakat kafanizi kaldirip yukari baktiginizda göz alici harika duvar ve cephe suslemeli binalari göruyorsunuz.
Eski Havanada dolasirken hedeflerimizden biri de Ernest Hemingway’in takildigi bara gidip Mojito icmekti. Bunu acikladigimizda Kubada karsilastigimiz Turkiyeli bir rehper arkadas kinama ile karisik bir nuktedanlik yaparak Türkiyede Yasar Kemalin raki ictigi meyhaneyi bilip bilmedigimizi sorarak bizi biraz utandirdi ama sonucta turistik ve her turistin yaptigini bizde yapip o bara gidip Mojitomuzu ictik
Havanadaki ilk 2 gunumuzu  pismanlik ve yer yer olusan hayranlikla karisik duygu ile tuketirken 3.gun klasik amerikan arabalari ile yaptigimiz tur fikrimizi pozitif olarak degistirirken 4. Gun yaptigimiz hop on hop off turu Hava gözlemimizi tamamen pozitive cevirdi.
5
Mimari merkez disinda iki katli bahceli balkon ve pencereleri perforje suslemeli evlerden olusuyor. Ana caddeler genelde oldukca genis. Sehre su yipranmis sebeke yuzunden gunde iki saat veriliyor fakat su sorunu yasanmiyor cunku her evin daminda tonluk mavi su depolari var. ve verilen su ile maksat bu tanklari doldurmak. Kacak ve patlaklar önlemenediginden cözum olarak bosa akacaksa iki saat aksin mantigi ile su iki saat veriliyor ama dedigim gibi tanklar sayesinde her yerde ve her an su var.
Sehir eski amerikan arabalarina elyordami ile takilan eski dizel motrlar yuzunden surekli bir mazot bulutu icinde ve asiri gurultulu. Ama Kubalilar buna bile pozitiv yaklasiyor ve arabalarin yarattigi mazot bulutu ile sivrisineklerle mucadele edildigini söyluyorlar.
Sehit turu sirasinda icgudusel olarak yönlendigimiz daha duzgun yerlesimin oldugu bir mahallede tesadufen National Hotele girdik ve ha iste bizim istedigimiz Havana bu olmali dedik. Hotel Bahama denizine bakan sahil yolunun kenarindaki bir tepeye kurulmus ve zamaninda AL caponun orada kalmasi ile unlu.
Agaclar icinde oldukca genis bir bahcesi ver ve tavuzkuslari bahcede serbestce dolasiyor. Otelin serin ve sessiz bahcesinde Kuba muzigi esliginde ictigimiz Mulada ve Mojitolar unutamadigimiz anlardandi.
6
Kubadaki Ataturk bustu.
Ziyaret etmedik ama hopon hop off turu sirasinda denk geldik ve  hikayesini Kubada rehperlik yapan Turkiyeli bir arkadastan dinledik.
Turkce bilmeyen Che’nin ispanyolca baskisi olmayan Nutukunu cantasinda tasidigi M.Kemal bustu deniz kenarindaki sahil yolunun ortasindaki cayirlik refuje zamanin Esenyurt belediye baskani Gürbüz Capan tarafindan para karsiligi diktirilmis bir bust ki buna benzar bir cok baska yabanci siyasetcinin bustu de Havanada degisik yerlerde var.
Havanadaki 4 gunden sonar Kubanin Antalyayasi olan Varaderoya dogru yolaciktik.
Varadere Havanaya yaklasim 200 km uzalikta ulkeye paralel uzanan 25 km uzunlugunda 2 kilometre genisliginde muz seklinde bir adacik ve tamamen turustler icin duzenlenmis otellerden olusan bir yerlesim. Varadero’da kendinizi her hangi bir turust ulkesinde hissediyorsunuz. 3- 5 yildizli oteller her turlu konfor ve luxu sagliyor. Ulkede karne ile dagitilan yumurta et sut gibi urunler burada turiste asirisi ile ikram ediliyor.
Sovjetlerin yikilisi ve Kubada basgösteren aclik sonrasi burasi Kanadali turisler icin dizayn edilmis ve nerede ise ulkenin gelir acisindan candamari. Bu acidan bakinca turiste sunulan asiri tuketimi elestirmek pek hakli olmuyor.
Varaderoda 2 gun asiri yiyip ictikten onra ulkenin ic taraflarina ve karaip denizine bakan kismina dogru bir geziye ciktik.
varadero
Yolculugun birinci gunu Cienfuegos adinda bir sehirde molaverdik. Sehir karaiplerden cikarilmis kirectasina benzer bir tasla kolnyal mimarinin tum göz aliciligini barindiran binalarla bezenmis durumda. Hele bir ic bahceye dustuk ki insan ömrunu orada bitiresi gelir.
7
Daha ileride de bahsedecegim kolonyal mimarinin bu guzelliklerine ragmen Kubabilarin nasil olupta simdilerde ”afet evlerini andiran” nerede ise sadece 2 metre yuksekliginde ve bir konteyner buyuklugundeki ev mimarisine gectikleri bizde bir muamma olarak kaldi.
Yolculuk boyunca bazi sehir girislerinde ve iclerinde gördugumuz cok katli karektersiz bir dikdortgeni andiran lego binalarin ise Sovyet isbirligi yillarinda yapilan konutlar oldugunu ögrendik. Yine ayni sekilde genis ekim alanlari icine ayni tarzda yapilan binalarin ise yine ayni dönemde yapilan ”yatili okul” benzeri tesisler oldugunu ve ailelerinden alinan cocuklarin burada okutulup ayni zamanda ciftcilik ögretildigini rehperimiz birazda kederlenerek bize anlatti. Sovyet isbirliginin bitmesi ile bu okullarin cocuklar ve aileler icin pisikolojik sorunlar yarattigini dusunulerek islevine son verilmis. Ve okullar köylere tasinmis-
Ayni gun öglen sonrasi Kubanin en guzel sehirlerinden biri olan ve klasik Fransiz kolonyal mimarisini hala yasatan Tirinidat sehrine ulastik. Sehir bir dag sirtina kurulmus ve sehri boydan boya kesen hic bir sokak yok. Sokaklar sehirlilerin kendilerini Karaip korsanlarina karsi korumalari icin labirent seklinde yapilmis. Sehir sik sik korsan saldirilarina maruz kaldigindan saldiri sirasinda tepeden bakan halk korsanlarin hangi sokaga girdigini görup olnari kistirp yakalarken asagidan yukariya labiren sokaklarda yol bulmaya calisan korsanlar koybolup dururmus.
9
Trinidatta simdilerde muze haline getirilmis eski bir köle tuccarinin evini kulesinden tum sehri ayakalrinizin altinda hisederek görebiliyorsunuz. Sehir tamamen kirmizi kiremid damlardan ve genis avlulari olan evlerden olusuyor.
8
Bu guzel evlerde bir zamanlar tanesi 800 altina köle alinip satildigini dusununce insana beli bir sikinti geliyor tabi fakat göze hitap eden mimari guzellikler inkar edilmez.
10
Ayni gunun aksami gurup olarak aracimizla bayagi zorlu bi dag tirmasindan sonra kalacagimiz dag evlerine geldik. Ulkenin harika bir dogasi var daglara tirmandikca assagida kalan yemyesil vadilerdeki palmiye agaclari insana filimlerde gördugumuz kambocja/ viyetnan hissi veriyor.
Gece kaldigimiz evler turistler icin dizayn edilmis ama uzun suredir bakim görmemmis gunes isigindan eprimis perdeleri, yipranmis bambu oturma takimlari, olan ama nasil becerdiklerini bilmedigin asiri temiz ve beyaz carsaflari olan yapilardi.

img_0567
Kubabilar peyniri bilmeyen zeytini ise sadece icerken kadehte kulallan bir millet. Sabah kavaltisinda cesitli domuz eti urunler yemek oldukca olagan.. Sabah kahvalti icin gittigimiz otelelin restaurantinda aksan yedigimis tas/orman kebabi kombinesinein kahvaltida da ikram edildigini görunce belli bir daralma geldi tabi fakat sinrli miktardaki peynir bize ve italyanlara yetti. Ne mutlu ki Kanadalilar da fek fazla peynir talebinde bulunmuyor kahvaltida.
Kahvaltidan sonra komyondan bozma turustler icin yapilmis dag araclari ile kahve ekim alanlarina dogru tirmanisa gectik.
12
Rehperimizin anlatigina göre iyi kahve en az 500 metre yukseklikteki tepelered yetisiyormus bizim tirmandigimiz tepe 800 metre civarinda idi fakat Kuba bir ada ulkesi ve cok yuksek daglari olmadigindan 800 metre görece olarak oldukca yuksek geliyor. Kamyonla yaptigimiz tirmanis tam bir göz ziyafeti idi.Tastan daga alisik biri olarak Yemyesil ve  palmie agaclari ile kapli dar yollardan daglara tirmanmak nefis bir duygu idi.Tepeye vardigimizda kamyondan indik ve 3 saat surecek patika yollardan asagi dogru olan yuruyusumuze basladik. O anda bunun birde cikisi var korkusu icime saplandi ki rehper imdada yetisti ve gezinin sadece inis oldugunu asagida araclarin bizi bekledigin söyleyerek bizi rahatlatti.
Bir sure sonra daglarin arasinda harika bir selaleye ulastik ve foto icin biraz molaverdik. Yuruyusun ikinci kisminda yine bu selalenin olusturdugu agaclar icine saklanmis nefis bir orman gölune geldik ve burada yuzme molasi verdik. Suyun soguklugunun karpuz catlatan civarinda oldugunu ögrendigimde ben kendi karpuzumu guneste tutmayi tercih ettim ve gölu gözle izlemekle yetindin.
13

Öglene dogru bir vadide saklanmis bir dag lokantasinda mola verdik ve kubanin guzel birasi bucanero ile ferhlayip yemek yedik.
Kuba oldikca farkli bir ulke. Dogasi ve iklimi tropik, mimarisi ispanyol/Italyan mutfagi ise afrikan. Yedikleri sey genellikle lahana, siyahfasulye, pirinc ve tavuk. Tabi dag basinda ve acik havada bira esliginde bu kombinasyon insana nefis geliyor
Bugun ikinci gun ve gezimizin en heyecanli kismi. Cunku bugun Santa Clara sehrine gidecegiz. Santa Clara Che nin devrim sirasinda arkadaslari ile kurtardigi bir sehir ve onun anisina Cheni mozolesi ve oldukca görkemli bir heykeli burada meydana dikilmis durumda.
Sehrin girisinden tepe assagi yol alirken gözumuze carpan Che heykeli insanda tuhaf bir grur ve huzun karisimi duygu yogunlugu yaratiyor.
14
Ulkede bazi okul önlerinde ve bazi meydanlarda bulunan Kubanin Ispaonyol sömurgecilerine karsi bagimsizlik savasini baslatan (1860) ulusal kahramanlari Jose Marti disinda heykel görmek pek mumkundegil. Che heykeli ve mozolesi buna bir istisna.
Elinde tufegi basinda beresi ile devasa bir hekelin alt tarafina yapilan mozolede Kuba devrimi sirasinda ve Bolivya’da  kaybettigi bir gurup arkadasi ile defnedilmis durumda.
Mozelenin sag tarafinda bir de Che muzesi var ki atak ve catismaciligini coktan kaybetmis eski bir solcu olarak Chenin kulandigi saat, bileklik, pipo, tufek, silay, uniforma vs gibi özel esyalarini gördugumde aglamakli olan suratimi saklamak icin bir sure kimildamadan yere baktim.
Sehirden ayrilip kucuk evlerden olusan tepelere kurulmus köylerin arasindan gecen yoldan tekrar Tatil sehri Varaderoya gelirken Chenin ve Fidelin devriminin ulkeye ne kattigini dusundu.
Kubalilarin önunde dis ulkelere gitmek icin yasal bir engel yok ama o kadar parayi bulsalar bile gidecekleri ulkeler onlari bir multeci adayi olarak gördugunden pek vize vermiyormus.
90 yillrda durumu bayagi kotulesen kubada deniz uzerinden floridaya kacislar baslayip Amerika bu kacis sirasinda denizde bogulanlari kubay’a karsi bir propaganda olarak kullanip canli karsiya ulasan herkese calisma izni verme vaadince bulununca Fidel limana yanastirdigi dev gemilerle kacmak istteyen herkesi Amerikaya canli göturmeyi vaad edince Amerika direk Kubalilara vize uygulamay baslamis.
Kubalir aylik olarak maximin 2 dolar elektirik parasi 1 dolar telefon parasi öduyor. Egitim saglik bedava, ev kredisi yada genelde araba sahibi olmadiklarindan öyle giderleri de yok, yine ulasim kucuk yerlerde cogunlukla at arabasi yada pisikleten bozma uc tekerli taksilerle saglandigindan pek bi para gerktirmiyor. Yani bizlerin zorunlu harcamalarini hic biri kubada yok gibi. O sebeple 40 dolar maisla Kubada gecinmek 1400 lira asgari ucretle Turkiyede gecinmekten daha kolay gibi. Ayrica bir evde tek kisi calismiyor bir kac 40 dolar bir araya geldiginde yasam surdurulebiliyor ama ancak surdurulebiliyor.
Ulke cogunlukla turizim bahsisleri ve disardaki Kubalilarin bir zamanlarin Almancilari gibi ulkeye gönderdikleri paralarla dönuyor gibi. Eskiden yasak olan kucuk esnafligin öneminin farkina varilmis ve su anada yaygin sekile uygulaniyor. Oda kiraya vermekten evinin penceresinden icecek ekmek vs satan ev bakkalari, eski arabalardan olusan taxi filosu, sokaklarda el yapimi hediyelik esya ve göz yumulan kacak puro satislari ulkede bireysel bazda bir birikimin olusununa yardimci olmus gibi. Ama zincirlesmeye izin yok yani iyi isleyen bir lokantaniz varsa ikincisini acamiyorsunuz. Tabi kardesiniz baska bir adla acabilir ve yasalari dolanabilir.
Eskiden yasak olan bir cok sey simdilerde bilincli bir göz yumma ile serbest.fuhus, kacak sigara, kacak Rom, sokak saticiligi vs. Dilencilik yasak ve genel olarak dilencilere para verilmemesi isteniyor. Dilenmek yerine bir kagit kulaha koydugu 10 tane yerfistigini 1 dolara satanlar yalan dolan bir servis sagladigindan dilencilere tercih edilmesi isteniyor.
Ulkede özellikle turistik bölgelerde gözle görulur sekilde bir polis ve kamera yogunlugu var ama guvenlik sorunu hic yok gibi. Geceyarisi dekolte giysili bir kadin (ki kubalilar iklimin de yardimi ile genelde köyler de dahi öyle giyiniyor)istedigi ara sokakta rahatsiz olmadan yuruyebiliyor.
Kubada araba satis galerileri yok fakat az sayida da olsa lux araba görmek mumkun. Arabalar genelikle kusaktan kusaga mirasla gecerken yeni arabalar ise ulkeye uluslar arasi basari kazanmis sporculer veya eskiden Kubadan kacmis ama simdilerde Kubayi ziyaretlerine izin verilen göcmenler tarafindan getiriliyormus
Kubada gezerken Turistik bölgelerden ayrildiginizda gözle görulur bir fakirlik göruyorsunuz (sanirim 50 yillik ambargonun bundaki etkisi inkar edilemez) fakat nese ve guvenlik konusunda bir eksik söz konusu degil. Her kose basinda 1000. tamiratini gecirmis eski pusku ensturumanlari ile muzuk yapan insanlarla karsilasmak mumkun.
Kubada renge yada irka dayali bir irkcilik görmedik siyahlar, beyezlar ve melezler her alanda var fakat beyazlarin hala bukadar beyaz kalmasi ilginc. Ayrica biz cokta karisik ailelere rastlamadik.
Internet yasadigimiz en buyuk sikintilarin basinda geldi. Farkinda olmadan surekli interneti okadar kaniksamis ve butun gunluk hayatimizi ona göre duzenlemisiz ki kubada kontur usulu satin aldiginiz ve bazi park ve otel lobilerinde wifi uzerinden kulanbildigimiz 1 saatlik internet bizi bayagi yipratti.
Kubada umdugumuzun cok ötesinde bir smart phon kullanimi var(en azindan sehirlede) fakat telefonla faceboktan cok haberlesme, oyun resim vs icin kulaniliyor cunku mobil internet yok. 40 dolar maasla cogu cin mali markalar dahi olsa o telefonlar nasil aliniyor o nu da anlamadik tabi.
Kubada ”ben calismak istemiyorum” diyip aylaklik yapmak yasak. Ya herhangi bir is yaptiginizi (sokak saticiligi vs) ibraz etmek ya da verilen isi almak durumundasiniz. Ûlkede göreceli olarak en yüksek mevkiya sahip olanlar doktorlar fakat 90 sonrasindan su ana kadar ülkeyi 50 000 civarinda doktor daha iyi ekonomik sartlar icin terk etmis
Kuba’da surekli yerlesim icin Kübali birisi ile evli olmaniz gerekiyor fakat ona ragmen vatandaslik almaniz söz konusu degil. Bu güne kadar Küba dogumlu olmayipta vatandaslik alan tek kisi Che imis. Bunun disinda ögrenci vizesi ilede Kuba’da kalinabiliyor
Devrim Kubalilara muthis bir özguven ve guru katmis. Her sözlerine ”devrimimiz” veya ”devrimden önce/sonra” diye basliyorlar. Ama devrimin gunluk hayata giyinme barinma beslenme egitim ve saglik disinda ne katigini göremedim. Baska ne lazim ki diyen varsa, kendine sadece giyindigi ve beslendigi bir hayati yereli göruyorsa OK. Fideli yada Cheyi sevmeyene rastlamadik ama bu yurekten bir sevgidenmi yoksa sartlar geregimi anlamak zor.
Kuba muthis bir degisim potansiyeli tasiyor olumlu yada olumsuz. Kucuk bir ada ulkesi olan ve butun dunyaya baska bir hayatin mumku oldugunu ispata calisan Kuba daha nekadar daynir belli degil. Fakat turizim ile birlikte olusmaya baslayan yeni is kollair kucukte olsa bir sermaye birikimi ve kriminaliteyi ulkeye tasimaya aday.
Devrimini ve kolonyal mimarisini konserve etmis Kuba en azindan baska bir hayati görmek icin gezilip görulmeye deger bir ulke
2017 03 04 Örebro
Cem Deprem
cem.deprem@gmail.com